Kelime anlamı itibariyle bakıldığında ‘çizgi, ince ve doğru yol’ anlamlarına işaret eden hat sözcüğü etrafında gelişen ve temel itibariyle; İslami yazıların çeşitli teknik ve ölçülere bağlı kalınarak yazılmasını ifade eden hüsn-i hat ya da diğer bir adıyla kaligrafi, her ne kadar basit bir tanımla ifade edilebiliyor gibi görünse de İslamiyet’in ilk yıllarına denk uzanan köklü bir geçmişe sahiptir.

Hat Sanatı Tarihçesi ve Yazı Türleri
Arap yazısının çıkış noktasıyla ilgili değerlendirilen birçok görüş olmakla birlikte günümüzde kabul gören görüş; yazının Nabati yazısının gelişmesiyle ortaya çıktığı hususunda birleşir.
Tabii bu görüşü temellendiren çeşitli etkenler de mevcut olup bu etkenlerden en belirginleri;
- Nabati yazısının da Arap yazısı gibi sağdan sola yazılması,
- 22 harfe sahip olan Nabati yazısına 6 harf eklenmesi ile Arap yazısının ortaya çıkmasının kuvvetli ihtimali,
- Kelime bölme ve birleştirme hususlarında Nabati ve Arap yazılarının örtüşmesi.
olarak ifade edilebilir.

İslamiyetin ilk yıllarında Arap yazısı olarak kabul göre hüsn-i hat; Abbasiler, Emeviler, Selçuklular ve Osmanlılar gibi büyük medeniyetlerin gayretleriyle İslam hattı halini almış, İslamiyetin yeni toplumlara öğretilmesi ve yayılması, korunarak gelecek nesillere aktarılması amaçlarına hizmet eden bir sanat olarak kabul görmüştür.
Tam bu noktada Osmanlı İmparatorluğu’nun hat sanatının gelişimine verdiği katkıyı ifade etmek adına ;
“Kur’an Mekke’de indi, Kahire’de okundu, İstanbul’da yazıldı.”
deyişini hatırlatmak gerekir.

Yazılan ilk Kur’anlarda hüsn-i hat sanatının en basit ve sade hali olan ma’kili yazı tarzı kullanılmış, ilerleyen dönemlerde ise bu yazı tipi yerini kufi’ye bırakmıştır.
Hat sanatının tarihçesiyle ilgili önemli noktalardan biri teşkil eden kufi yazı formatında harflerin köşeli olmasının okunabilirliği zorlaştırması üzerinde döneminin en önemli İslam devletlerinden biri olan Abbasiler’in ünlü veziri İbn Mukle, hat sanatında yazı tarzlarına belirli kaideler getirerek sanatın gelişimi adına önemli bir atılım yapmıştır.
Bu kaideler sonucunda oluşan ve günümüzde de varlığını koruyan hüsn-i hat yazı türlerini detaylandırmak istersek;
- Muhakkak : Ağırlıklı olarak Kur’an yazımında kullanılan bu yazı türü, yapısı incelendiğinde kufi yazının gelişimindeki ilk evreyi işaret eder.
Diğer yazı türleri ile kıyaslandığımızda daha büyük oranlara sahip (2.5-3 mm.) olan muhakkak, zaman içerisinde kullanım alanını diğer yazı türlerine terk etmiştir.
- Reyhani: Reyhan çiçeği ile gösterdiği fiziksel benzerlik dolayısıyla reyhani olarak adlandırıldığı kabul edilen bu yazı türü, muhakkakın gelişimini takip etmesi ve onunla aynı kaidelere bağlı kalarak uygulanmasına karşın muhakkak yazı tarzından daha küçüktür.(Muhakkakın üçte biri kadar olduğu kabul edilir.)
- Sülüs: Emevi Devleti’nin son döneminden itibaren kullanılmaya başlamasına karşın İslam dünyasında tümüyle yaygınlaşarak muhakkak yazı tarzının yerini alması 17. yy.’a kadar uzanan sülüs, ümmü’l hutut yani yazıların anası olarak kabul edilir.
Sülüsü diğer hüsn-i hat yazı türlerinden ayıran en önemli noktalardan biri; yalnızca Kur’an değil, kitap levha gibi alanlarda da kullanılmış olmasıdır.
Kelime anlamı itibariyle üçte bir manasına gelen sülüs, bu anlamı yazı tarzında da koruyarak harfin üçte birinin yuvarlak, üçte ikisinin ise düz olarak yazıldığı bir hat yazısıdır.
- Nesih: Sülüs yazı türüyle benzerlikler taşısa da tümüyle aynı olmayan ve temelindeki ayrılıkları nesih yazı türünün sülüs harflerinin üçte biri küçültülmüş olması olan bu hat yazı türü, daha kıvrak ve estetik olması dolayısıyla kitapların yazılmasında ağırlıklı olarak kullanılan bir yapıya sahiptir.
- Tevki: Belirgin özelliği elif, vav ve re harflerini birbirine bağlayabilmesi dolayısıyla resmi yazılarda da tercih edilebilmesi olan bu yazı türü, sülüsün kaidelerine bağlı olmakla birlikte daha küçük ve özenle yazılma gerekliliğine sıkı sıkıya bağlıdır.
- Rıka: Daha özensiz yazılmaya uygun bir hüsn-i hat yazı türü olmasına bağlı olarak düz yazı, mektup gibi alanlarda kullanılan rıka, tekvinin küçültülmüş hali olup onun kurallarına tabi bir yazı türüdür.
Aklam-ı sitte olarak ifade edilen bu yazı türlerini 2. Bayezid’in isteği doğrultusunda stilize eden Şeyh Hamdullah (1436-1520), hüsn-i hat sanatının en önemli adımının sahibi olarak tarihteki yerini almıştır. Tabii bu adım İslami sanatlara Osmanlı İmparatorluğu’nun verdiği büyük katkının en önemli yansımalarından biridir.
Şeyh Hamdullah’tan sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın hükümdarlığında Ahmet Karahisari, hat sanatının gelişimine katkı vermiş, takip eden dönemlerde ise Hafız Osman, Mustafa Rakım ve Yesarizade Mustafa İzzet Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli hattatları arasında yer alacak çalışmalara imza atmıştır.
Fatih Sultan Mehmed ile başlayan 2. Bayezid ile Kanuni döneminde de devam eden İslami sanatlardaki gelişmeler yalnızca hüsn-i hat değil tezhip sanatında da belirgin değişim ve gelişimlere zemin hazırlamıştır.
İslamiyete özgü bir sanat olması dolayısıyla belirli bir coğrafyada yaygın olarak kullanılan ve gelişimi de zaman zaman bu coğrafyada sıkışan hat sanatının Cumhuriyet dönemindeki en ünlü takipçileri; Necmeddin Okyay, İsmail Hakkı Altunbezer, Halim Özyazıcı, Hamid Aytaç ve Emin Barın olarak sıralanabilir.
Burada kısaca değindiğimiz tarihçeden de görüleceği üzere hüsn-i hat sanatı, İslamiyetin ilk yılları ile başlayan ve gelişimini günümüzde kadar sürdüren bir sanattır.
Hat Sanatı Nasıl Yapılır ?
Hiç şüphesiz hat sanatıyla ilgili merak edilen fakat tüm detaylarıyla yanıtlandırılması mümkün olmayan soruların başında ‘Hat sanatı nasıl yapılır ?’ sorusu gelir.
Hat sanatının yapılışıyla ilgili bilinmesi gereken ilk ve en önemli nokta; usta-çırak ilişkisinin sağlam temellere oturtulması ve sanatın ustadan öğrenilmesi gerektiğidir.
Kağıt, mürekkep, hokka, lika ve makas gibi temel araç gereçler ile icra edilebilen hat sanatıyla ilgilenen sanatseverlere hattat adı verilir.
Hattatlarda bulunması gereken temel özellik elbette yaratıcılıktır ve yaratıcılığın yanında ustadan öğrenilecek olan yazı teknikleri eklendiğinde ortaya estetik açıdan kuvvetli eserlerin çıkması mümkün olur.
Bu nedenledir ki tezhip ya da minyatür sanatında olduğu gibi hat sanatında da bir önceki paragrafta ifade ettiğimiz usta-çırak ilişkisinin önemli büyüktür.
Hattat her ne kadar hayal gücü yönünden zengin bir dünyaya sahip olsa da uygulayacağı tekniği belirleyemez ya da kullanacağı malzemeyi doğru seçemezse sanatını tümüyle icra etmesi mümkün değildir.
Tüm bunlara baktığımızda; hat sanatının ustadan öğrenilmesi gereken bir sanat olduğunu ve diğer birçok sanat dalında olduğu gibi nasıl yapılacağıyla ilgili detaylara yer verilmesinin pek mümkün olmadığını ifade etmek gerekir.
Estetik Hat Tablolar Şams Sanat Galerisi’nde Sizlerle !
Geçmişten günümüze birçok önemli aşamadan geçen ve tarihi itibariyle bakıldığında köklü sanatlar içerisinde yer alan hüsn-i hat, geçmiş dönemlerde yoğun olarak Kur’an’ın yazılmasında ya da kitaplarda kullanılırken günümüzde yaşam ortamlarımıza renk katacak tablolarda da sık kullanılmaya başlayan bir sanattır.
Usta hattatların elinden çıkan ve hat sanatının tüm teknik gerekliliklerini barındıran birbirinden estetik hat tablolar Şams Sanat Galerisi’nde sanatseverleri bekliyor.